30 Yaşına Basmadan Mutlaka Okumanız Gereken, Hepsi Başyapıt Niteliğinde 30 Kitap




Bu listemizde 30 yaşından önce okumanız gerektiğini düşündüğümüz, her biri başyapıt niteliğinde 30 kitabı derledik. Kitabınız bol olsun, iyi okumalar diliyorum!
Not 1: Sıralamanın kitapların niteliği ile bir ilgisi yoktur!
Not 2: Her liste gibi, bu liste de eksik ve kusurlu, siz de lütfen eksikliğini hissettiğiniz kitapları belirtin; listeyi ileride bu doğrultuda güncelleyebiliriz.

1. "Anna Karenina", (1877) Lev Nikolayeviç Tolstoy
Aşkı yüzlerce yazar tarafından ele alınmış bir konudur ancak dünyaca ünlü Rus yazar Tolstoy'un "Anna Karenina"sı gibi destansı olanı pek yoktur.
Anna Karenina, 19. yüzyıldaki Rus aristokrasisinde yaşanan bir yasak aşk hikayesi...
2. "Aşk ve Gurur", (Gurur ve Önyargı) (1813) Jane Austen 
Klasik dönem romanları arasında önemli bir yere sahip olan "Aşk ve Gurur", 18. yüzyıl İngiltere'sinde geçen unutulmaz bir aşk hikâyesini konu alıyor.
Orta halli bir ailenin zeki ve neşeli kızı ile kibirli ve mağrur olmasının yanı sıra son derece dürüst ve varlıklı genç bir adamın neredeyse nefretle başlayan ilişkilerinin büyük bir aşka dönüşünü anlatan bu kitapta, biri gururlu diğeri önyargılı iki insanın zaman ilerledikçe yanıldıklarına ve birbirlerine yaptıkları onca haksızlığın yalnızca aşkla telafi edilebileceğine şahit olacaksınız.
3. "Yabancı", (1942) Albert Camus
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Fransız felsefeci ve edebiyatçı Albert Camus'nün, Saçma (Absürd) felsefesini anlattığı eseridir.
Kitabın olay örgüsünde her şey çok kısa bir zaman aralığında olup biter: Cezayir’de rastlantısal biçimde bir Arap’ı öldüren orta sınıftan bir Fransız olan Meursault, kendisini adım adım ölüme götüren süreci tamamen kayıtsız biçimde izler.
Yapıtta Meursault kendine, topluma, hayata hatta ölüme dahi kayıtsız kalacak biçimde tüm varoluşa yabancılaşması yalın bir dille anlatılır.
4. "Böyle Buyurdu Zerdüşt", (1883) Friedrich Wilhelm Nietzsche
Tam adı "Böyle Buyurdu Zerdüşt: Herkes ve Hiç kimse için Bir Kitap" olan eser, dâhi Alman filozof Friedrich Nietzsche'nin felsefesini anlattığı en önemli eserdir.
Nietzsche'nin felsefî görüş ve kavramları açısından çok önemli bir yer tutmaktadır. Eser aynı zamanda çokça eleştirilmiş ve yanlış anlaşılmıştır.
5. "Küçük Prens", (1943) Antoine de Saint-Exupéry 
Antoine de Saint-Exupéry tarafından New York'ta bir otel odasında yazılan "Küçük Prens", yayımlandığı günden bu yana milyonlarca insanın kalbini fethetmeye devam ediyor. Küçük Prens'in yaşadıklarını anlıyor, kırgınlıklarına üzülüyor, söylediklerine hak veriyoruz.
Gezegenindeki çiçeğiyle pek anlaşamadığı için biraz uzaklaşmaya karar veren, yolculuğu sırasında Dünya'ya da uğrayan Küçük Prens, Sahra Çölü'nde bir pilotla karşılaşır. İşte olan biteni de bu pilot anlatır bize. Kimdir Küçük Prens, neden sürekli sorular sorar, çiçeğiyle neden anlaşamamıştır, gittiği diğer gezegenlerde kimlerle karşılaşmıştır ve neler öğrenmiştir?
Bu öyküyü dinlerken Küçük Prens'in yaşadıkları ve öğrendikleri sayesinde hayatımıza tekrar bakıyoruz ve yaşamı anlamlandırmada "ne kadar da büyüdüğümüzü" görüyoruz. Küçük Prens'in de dediği gibi "Büyüklere her şeyi açıklamak gerekir zaten."
6. "Yüzyıllık Yalnızlık", (1967) Gabriel García Márquez 
"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı.
Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."

7. "1984", (1949) George Orwell 
Romanın distopik dünyasında totaliter bir merkezi tek partinin yönetiminde korku, propaganda ve beyin yıkama faaliyetleri ile halkın sürekli yönlendirilmesi ve baskı altında tutulması anlatılmaktadır.
Kitap komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerin sağlam bir eleştirisidir. Roman daha sonra çok ünlenecek olan "Büyük Birader" gibi kavramları da içermektedir.
Sadece distopya veya felsefî roman türünün en başarılı örneklerinden biri değil, genel anlamda en başarılı roman örneklerinden de biridir...
8. "Suç ve Ceza", (1866) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski'nin en meşhur romanı olan "Suç ve Ceza" fakir bir hukuk fakültesi öğrencisi olan Raskolnikov'un tefeci bir kadını ve kardeşini öldürmesiyle ilerler.
Dostoyevski'nin ahlâk, suç, ceza, masumiyet, iyilik ve kötülük, Tanrı ve din gibi önemli konu ve kavramları işlediği metafizik romanlarından bir diğeridir...
9. "Küçük Şeylerin Tanrısı", (1997) Arundhati Roy
Arundhati Roy, İngiltere'nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülü'nü 1997 yılında "Küçük Şeylerin Tanrısı" adlı romanıyla aldı.
Yasak bir aşkın çökerttiği bir ailenin soluk kesen dramını anlattı. Varlıklı bir Hindu ailesinin güzel kızı Ammu, ailesinin yanında çalışan bir işçiye aşık olur. Önüne geçilmez, kural tanımaz, tutkulu bir aşkla bağlanırlar birbirlerine. Oysa genç adam Dokunulmazlar sınıfındadır...
Hindistan'da yayınlandığında, Hristiyan bir Hindu kadınıyla alt kasttan bir erkek arasındaki aşk ve aşk sahneleri Hint gelenek ve göreneklerine aykırı düştüğü için büyük tartışmalara yol açan "Küçük Şeylerin Tanrısı" bir solukta okunan bir roman.
10. "Zorba", (1946) Nikos Kazancakis
"Zorba", Nikos Kazancakis'in ölümsüz eseridir. 1930'larda geçen roman, adı kitapta hiç belirtilmeyen Yunan asıllı genç bir İngiliz yazarın ağzından anlatılır. Hayattan fazlaca bir beklentisi olmayan bu mutsuz entellektüel, bir süreliğine kendisini dinlemek ve yaşantısına çeki düzen vermek üzere kitaplarını bir kenara koyarak Yunanistan'ın Girit adasına gelir.
Burada kendisine ait linyit kömürü madenleriyle de ilgilenecektir. Yazar burada aşırı davranışları olan, kaba saba ama hayata şehvetle bağlı orta yaşlı bir Yunan olan Alexis Zorba ile tanışır ve onu işe alır.
Zamanla hayatı tutkuyla yaşayan Zorba'nın felsefesi, yazarı derinden etkileyecektir...
11. "Fahrenheit 451", (1953) Ray Bradbury 
Amerikalı yazar Bradbury'in romanı kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı, kitap okuyan, düşünen insanların yok edildiği, insanların sadece beyin yıkayan, eğlence amaçlı televizyon programları izlediği baskıcı bir toplum yapısını anlatır. Yapıt Fransız yönetmen François Truffaut tarafından beyaz perdeye de aktarılmıştı
12. "Hayvan Çiftliği", (1945) George Orwell 
Kurgu ustası İngiliz yazar George Orwell'ın Sovyet totalitarizmine yönelik alegorik, fabl tarzında bir eleştirisi ve distopya örneğidir. Kitap yayımlandığında büyük ses getirmiş ve olumlu eleştiriler almıştır. Ancak Sovyetlerle arasını bozmak istemeyen İngiltere'de sansüre uğramıştır.
13. "Otomatik Portakal", (1962) Anthony Burgess
Orijinal ismi "A Clockwork Orange" olan yapıt İngiliz edebiyatçı ve müzisyen Anthony Burgess tarafından kaleme alınmıştır. Kitap, esas olarak insanın makineleştirilmesine yönelik klasikleşmiş bir distopya ve kara mizah örneğidir.
Yapıt, usta yönetmen Stanley Kubrick tarafından filme de alınmıştır ve en başarılı roman uyarlamalarından biri olarak kabul edilmektedir.
14. "Cesur Yeni Dünya", (1932) Aldous Huxley
Zamyatin'den bir hayli etkilenen Huxley'in romanı da 26. yüzyılda geçer. Genetik bilim ve üreme yolları vasıtasıyla insanlar bir çok yönden değiştirilmiştir. İnsanlar hastalıkları yenmiş; ırklar arasında eşitlik sağlanmış, sağlıklı, zengin ve mutlu bir toplum oluşturulmuştur.
İlk etapta ütopya gibi görülecek bu durum ancak bir çok insanî değerin yok edilmesiyle mümkün olmuştur...
15. "Dönüşüm", (1915) Kafka 
Kimilerince "uzun öykü" kimilerince ise roman olarak değerlendirilen "Dönüşüm" Gregor Samsa'nın böcekleşmesi ile başlar.
Gregor Samsa'nın bir böceğe dönüşmesi, sistem içindeki çarkların bir dişlisi olan; eleştirmeyen, sorgulamayan, sadece boyun eğip, topluma uyan bir kişi olmaktan çıkıp, kendi bireyselliğini bulma ve dolayısıyla toplum dışına itilme anlamını taşır.
16. "Gazap Üzümleri", (1939) John Steinbeck
John Steinbeck'in tartışmasız en büyük eseri olan ve ona Pulitzer ödülünü kazandıran "Gazap Üzümleri", 1939'da ilk kez yayınlandığında büyük tartışmalara yol açmıştır. Tüm dünyayı etkileyen "Büyük Buhran" döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler sebebiyle fakirleşen kitlerlerin ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu romanda Steinbeck, açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birine odaklanıyor.
Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu çarpıcı bir dille anlatan, kapitalizmi sonuna kadar eleştiren "Gazap Üzümleri", 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak görülüyor.
17. "Sineklerin Tanrısı", (1954) William Golding 
"Sineklerin Tanrısı", günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki korkunç bir gerçeği ortaya koymalarını dile getirir.
Konusu, R. M. Ballantyne'ın Mercan Adası gibi eşsiz bir mercan adasının cenneti andıran ortamında başlayan bu roman, çağdaş toplumlardaki çöküntünün, insan yaradılışındaki köklerini gözönüne sermek amacıyla Mercan Adası'ndaki duygusal iyimserlikten apayrı bir yönde gelişir. Uygar insanın yüreğinde gizlenen karanlığı deşerken "Sineklerin Tanrısı"; daha çok Conrad'ın kısa romanı "Karanlığın Yüreği"ni andırır. Golding'in romanındaki çocuklar da başlangıçta tıpkı Kurtz gibi, uygar toplumun baskılarından uzak bir örnek düzen kurmak isterlerken, gitgide hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünürler.
Bu yönüyle Sineklerin Tanrısı'nın Mercan Adası ile öbür ıssız ada serüvenlerinden ayrıldığı en önemli nokta, ıssız ada yaşamının çetin güçlüklerini ya da mutluluğunu anlatmaktan daha çok, bir insanlık durumunu, kişiler arasındaki çatışma aracılığıyla ortaya koymaya çalışmasıdır.
18. "Çavdar Tarlasında Çocuklar", (1951) J.D. Salinger 
"Gönülçelen" ya da "Çavdar Tarlasında Çocuklar". J. D. Salinger'in romanıdır. Eser ilk olarak 1951'de Birleşik Krallık ve ABD'de kitap olarak basıldı. "Modern zamanların başyapıtı" olarak değerlendirilen bu eser, "ahlâk dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan ABD'nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kaldı.
Hâlâ bazı Amerikan kütüphanelerinde yasaklı olmasına ve ABD'de lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitapların başında gelmektedir.
9. "Siddhartha", (1922) Herman Hesse
Hermann Hesse'nin, Siddhartha Gautama'nın yani Buda'nın hayatını konu alan, Budizmi ve Budist felsefeyi, anlatan, yazarın en ünlü eserleridir.Roman kahramanı Siddhartha, tıpkı Buda gibi bir prenstir.
Gerçek bilgiye ulaşmak için babasının uzun süreli direnişine aldırmayarak sarayını, gençliğini ve ailesini geride bırakarak ormanlara çekilir.
Gezgin bir dilenci olarak yaşamını sürdürdüğü uzun bir dönemin ardından Buda ile karşılaşır ve aralarında uzunca bir sohbet geçer. Buda ona, Budizm'in yapısını ve felsefi derinliğini anlatır ve Siddhartha hayatında yeni bir yola girer...
20. "Devlet", (M. Ö. 380) Platon
Alfred North Whitehead, “Felsefe tarihi Platon’a düşülen dipnotlardan ibarettir”
diyor. Diyaloglarında hocası Sokrates’i konuşturan Platon’un meşhur kitabı “Devlet” yüzlerce yıldır siyaset ve devlet felsefesi üzerine kafa yoranların, "ideal devlet, toplum nasıl olmalı?”, diye soranların tekrar tekrar okuduğu bir kitap. “Devlet” okunmadan siyaset üzerine söylenen her şey eksik kalacaktır…
21. "Madame Bovary", (1856) Gustave Flaubert
"Madame Bovary", Gustave Flaubert tarafından 19. yüzyılda yazılmış çok önemli bir romandır.
Birçok edebiyat eleştirmeni tarafından ilk çağdaş realist roman sayılan "Madame Bovary" ilk kez 1857 yılında basılmıştır.
Bu kitaptan sonra Bovarizm akımı oluşmuş ve psikolojide tatminsizlik, memnuniyetsizlik anlamına gelen bir rahatsızlık olarak yer almıştır.
Tabii ki Madame Bovary'nin yaşadığı unutulmaz aşk da hafızalardaki yerini almıştır.
22. "Jane Eyre", (1847) Charlotte Brontë
On yaşında öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen, ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir.
Gönderildiği katı kuralları olan yatılı okulda kötü günler geçirir. Ancak Jane Eyre, Charlotte Brontë kadar şanslı değildir; okulda on yıl kalır ve öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester'ın malikânesinde mürebbiye olarak iş bulur.
Evin gizemli efendisi Rochester'e âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir...
23. "Bülbülü Öldürmek", (1960) Harper Lee
1960 tarihli Pulitzer ödüllü roman 1930’ların Alabama’sında ırkçılığı ve eşitsizliği ele alıyor ve eleştiriyordu ama garip bir biçimde "ırkçılık ve küfür" içerdiği için yasaklandı.
24. "Prens", (1532) Niccolò Machiavelli
Bugün Makyavelist sözcüğünü duyduğumuzda akla siyasî iktidar ve menfaat uğruna her şeyi yapabilecek, hiçbir etik değeri olmayan şeytanî bir tip gelmektedir. İşte bu sözcük İtalyan siyaset felsefecisi Niccolo Machiavelli’nin adından gelmektedir.
Machiavelli, başka kitaplar da yazmış olsa da kötü şöhretini esas olarak “Prens” isimli kitabından kazanmıştır. Machiavelli, bu kitabında iktidar sahiplerine çeşitli öneriler getirmektedir. Ancak çoğunlukla kötücül diyebileceğimiz bu öneriler, aslında Machiavelli’nin ideal yönetim tasarımında yoktur.
O “Prens”de olması gerekeni değil, olanı anlatmıştır. Machiavelli bu eseriyle kimilerince siyaset biliminin kurucusu kabul edilmiştir ve denilebilir ki Marx’tan sonra dünya siyasetini en çok etkileyen isim olmuştur.
25. "Germinal", (1885) Emile Zola
1860'larda, Fransa'nın kuzeyinde, sıradan bir gecede, genç ve işsiz bir adam olan Étienne, Montsou'ya yürümektedir. Burası, sömürüye, yoksulluğa ve ölüme terk edilmiş bir madenci kasabasıdır. Étienne, kasabanın geçim kaynağı olan maden ocağına inecektir. Ancak sermaye sahiplerinin giderek ağırlaştırdığı çalışma şartları, tüm kasaba halkını özgürlük ve ekmek için karşı konulamaz bir mücadeleye sürükleyecektir.
Germinal, işçi sınıfı mücadelesini en yalın doğallığıyla anlatan bir yapıttır. Romanda, maden ocaklarındaki ağır ve tehlikeli çalışma koşulları, maden işçilerinin yoksulluğu, iç dünyaları, sevgileri ve mücadeleleri son derece gerçekçi bir anlatımla tasvir edilir.
Zola'nın uzun süreli gözlemlere dayanarak oluşturduğu eser, tarih sahnesinde etkin bir özne olarak kendini duyuran proletaryayı, roman kahramanı olarak yeniden canlandırır.
26. "Bulantı", (1938) Jean Paul Sartre
Nobel Edebiyat Ödülü'nü reddeden Jean Paul Sartre ilk romanı olan eser, varoluşçuluğun kült kitaplarından biridir.
"Günlük" biçiminde yazılan kitapta güçlü bir bireyci ve toplum karşıtı görüş ortaya koymuş; kendi felsefesinin temel öğelerini bu kitapta anlatmış ve kitabın başarısıyla büyük bir şöhret sahibi olmuştur.
27. "Toplum Sözleşmesi", (1762) Jean-Jacques Rousseau
Ünlü Fransız Aydınlanma filozofu Jean-Jacques Rousseau tarafından yazılan "Toplum Sözleşmesi"nde siyasî bir sistemin kurulabilmesi için en iyi yöntemin toplumsal sözleşme olduğu açıklanmaktadır.
28. "Ulysses", (1922) James Joyce
29. "Don Kişot", (1605) Miguel de Cervantes
Kitap okumayı abartan Ouixada, okuduklarının etkisinde kalarak bir hayal dünyası içinde yaşamaya başladı. Şövalyelerin başından geçen maceraları okudukça ortaçağda yaşadığını ve bir şövalye olduğunu sanıyordu.

Roman kahramanları gibi tutsak prensesleri kurtarmak, hainleri cezalandırmak ve kahramanlıklarıyla dünyada ün salmak istiyordu. İsmini bile değiştirmişti. Kendine Don Kişot denmesini istiyordu.

30. "Körlük", (1995) José Saramago 
"Körlük", 1998 yılı 'Nobel Edebiyat Ödülü' sahibi Portekizli yazar Jose Saramago'nun son yıllarda yazdığı en etkileyici kitap. Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşiyor. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Bu körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm ahlâki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır.

Portekiz'in yaşayan en önemli yazarı olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmıştır.


Taner Bayram

Onedio Üyesi

Yorumlar

Popüler Yayınlar