NEDİR BU BAŞARI DEDİKLERİ MERDİVENİN SIRRI?





Kendini bilgiye, her konuda öğrenmeye adamış bi insan olarak yazıyorum bu yazıyı. Dolayısıyla tamamen öznel yargılar içermektedir, neticede bilimsel bir yazı değil.

Bilginin güç olduğunu düşündüm her zaman. Hala da böyle düşünmekteyim. Fakat bilmek tek başına yeterli değil. Gerçek hayat çok farklı işliyor. Sırf biraz daha fazla okudun ya da biraz fazla şey biliyorsun diye kimse seni kutsamıyor ya da istediklerin sana kendiliğinden altın tepside sunulmuyor. Sen kendi kendine listeler yapıp tikler atabilirsin öğrendiklerine. Bu kadar. Oldukları yerde kalır onlar. Söylediklerimi anlamak için bi durun düşünün: Hayatta istediğiniz konuma gelen ya da şu an zengin, mutlu, iyi konumda olanlardan kaçı ne kadar bilgili? Hep şikayet etmez miyiz yeterli birikime sahip olmadan bizden daha iyi yerlerde olanlardan? Demek ki olay sadece bilmek, öğrenmek ya da eğitim değilmiş. Daha fazlası varmış. Bilmediğimiz ya da yapamadığımız şeyler ya da önemli olarak göremediğimiz bir şey. Nedir bu şeyler?

İlk olarak her şeyi bilmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Her şeyi bilmeye çalışan insan hiçbir şey bilemez. Tıpkı her şeyi aynı anda yapmaya çalışan birinin hiçbir şey yapamaması gibi. Dünyada o kadar çok izlenecek film, okunacak kitap, gezilecek yer var ki insan, hayatı boyunca birçoğunu yapamayacağı için üzülüyor. Romalılar bu durumu "Ars longa, vita brevis" diyerek özetlemiş. Sanat uzun, hayat kısa. Öncelikle bunu kabul etmeliyiz.

Ben bunu yeni kabul edebildim. Her konuda okumalar, çalışmalar, araştırmalar yapan biri olarak neden istediğim başarıyı elde edemiyorum diye düşünüyordum. Spesifik olarak incelersek alanım mimarlık ama ben mimarlığa ek olarak sosyoloji, felsefe, bilim, antropoloji, arkeoloji, mühendislik, edebiyat daha birçok konu üzerinde çalışıyorum. Fakat bir türlü istediğim başarıyı elde edemiyorum. Bi kaç gün önce bi yerde okuduğum bi cümle beni kendime getirdi. Birebir hatırlamasam da şöyle bir şeydi: “Meslek denilen şey belirli bi alanda uzmanlaşmak ve o konuda diğer meslek gruplarına göre profesyonel bilgi birikimine sahip olmak, uzmanlaşmak. Diğer meslek gruplarının yapamadıklarını rahatlıkla doğru bir şekilde yapabilmek.” O zaman anladım ki ben kendi alanım olan mimarlığa tam vakıf olmadan diğer alanlarda bilgi sahibi olarak üstlere çıkmaya çalışıyorum. Fakat üstlere çıkmak için önce yere basıp sonra basamakları birer birer çıkmak gerekiyor ve yer dediğimiz şey kendi alanımız yani meslek dediğimiz şey.

İlk adımı geçtiysek ikincisine gelelim. Gerekli birikime sahip olmak yeterli olmuyor çünkü düşünceler, olgular dünyasında yaşamıyoruz. Önemli olan bu birikiminin ne kadarını faaliyete geçirebiliyorsun. İşte o zaman merdivende ilerleyebilirsin. Zira Alfred Adler’e göre de insan ancak topluma faydalı olduğu ölçüde yaşamının bi anlamı ve amacı olur. Bunu hayatta olmak için bir neden ya da anlam bulamadığım zaman anladım. Alfred Adler’in Yaşamın Anlamı ve Amacı isimli kitabının etkisiyle.

Evren biz insanlara karşı kayıtsızdır. Kabul etmek zor olsa da çevremiz de bize karşı kayıtsızdır. Ben, sen ya da o olmasa da hayat devam eder; başkası da yapabilir senin yaptığın işi. Bunu kabul etmek zor gelebilir fakat bu böyledir. Peki bu durumla nasıl başedebiliriz? Varoluşa aykırı gelmekte bu düşünce değil mi? İnsanı varoluşsal çıkmazlara sokuyor hayatta kalmak için çırpınan beynin ve bedeninin aksine. Aslında insan kendi hayatının anlamını ve amacını kendisi belirler. Nasıl bi konumda olmasına gerektiğine kendisi karar verir, diğer insanların ona nasıl davranması gerektiğine dair hakları kendisi verir; bunun bilincinde olsa da olmasa da, kabul etse de etmese de bu böyledir. Her şeyi akışına bırakıp arkana yaslanmak çok kolay geliyordu değil mi? Aslında o zaman bile sen belirliyorsun anlamını. Haz odaklı, çaba gerektirmeyen, yormayan bi değer biçiyorsun hayata. Bu durumda dışardan gelen hoşuna gitmeyenler konusunda şikayet etmeye hakkın var mı bi düşün derim.

Topluma faydalı olmak konusuna gelirsek biyolojik ismi homo sapiens olan besin piramidinde en üstteki türüz en azından şimdilik. Peki bu konuma nasıl geldik? En başından beri evrendeki her şeyin bizim için olduğu bencilce düşünceleri kapsayan mistik inançlarımızı bi kenara bırakıp bilime kulak verirsek insanın evrimini inceleyerek başlayalım.
Bilindiği üzere insansılar içerisinde tek tür homo sapiens değildi. Hatta daha öncesine ağaçlarda yaşadığımız zamana gidersek yakın akrabamız şempazenlere geliriz. Şu anda da dikkat edersek topluluk halinde yaşamaktalar. İnsanlar kadar olmasa da en fazla 150 kişilik toplulukları vardır. Hatta bizim gibi liderleri olurlar, seçim yaparlar. Topluluktaki bireyler arasında iletişim vardır. Her topluluğun bi bölgesi vardır. Bölgedeki yiyecekler bittiğinde başka bölgelerdeki meyvelerden faydalanmak için o bölgedeki toplulukla savaşmaları gerekmektedir. Ne kadar da benzeriz öyle değil mi? Peki neden topluluk halinde yaşıyorlar kaplanlar ya da diğer vahşi hayvanlar gibi tek başlarına avlanmıyorlar düşündük mü hiç? Bilim adamları da düşünüp araştırmışlar. Fark ettiler ki ağaçlarda yaşarken havadaki avcılarına av olma ihtimalleri çok yüksek. Fakat iki gözleri var ve bunlar da önde. Ya düşman arkadan saldırırsa nasıl haberleri olacak? Bu durumda başka bir şempanzenin arkadan gelen avcıya karşı arkadaşını uyarması harika olmaz mı? Hatta biraz bu konuda belgesel izleyince dahi anlaşıldığı gibi gözcü maymunlar diğer arkadaşlarını uyarmakta ve tüm topluluk ona göre hareket etmektedir. İşte bu sosyal yetenekleri ve bir arada olmaları sayesinde hayatta kalabilmişlerdir. Bu yetenek homo sapiens diğer homo türlerine karşı kazanmalarında da etkili olmuştur tek başına olmasa da. Bu yüzdendir ki sosyallik şu anda bile hayatta kalmamız için gerekli, yalnızlıktan böylesine korkmamız korkmasak bile yalnızlığın hüzünlü bir yanı olması.

Felsefi boyutuna bakarsak kim olduğumuz ve kendimizi tanımamız konusunda da başkalarına ihtiyacımız vardır. Çevremizdeki insanlar bizim kendimizde fark etmediğimiz birçok şeyi fark edebilir. Bu özellikler olumlu ya da olumsuz olabilir. Fakat şu bir gerçek ki başkalarıyla iletişimimiz kadar varız.

Bu yüzdendir topluma ve evrene faydalı olduğumuz kadar varoluşumuzun bir anlamı vardır. Sosyal olduğumuz kadar varoluşsal tatmine ulaşabiliriz.

İşte başarı dediğimiz bu merdivenin ilk basamakları bunlar. Bu basamaklar bir sır mıdır sanmıyorum. Fakat ne kadar şey bilirsek o kadar önde olabileceğimiz doğrudur tek başına geçerli bir olgu olmasa da.


Merdivenlerin ne kadar yorucu ya da dik olacağını gerçek hayatta biz mimarlara bıraksanız da başarı merdiveninizin nasıl olacağı ve nasıl çıkacağınız size bağlı. Naçizane tavsiyem bunu asla unutmadan çalışmalarınıza devam edin. Umarım herkes hak ettiği yere ulaşır.  

Yorumlar

Popüler Yayınlar