DAL

    



Tutunacak bir dalı olmalı insanın, özellikle o vurgunu yediği anda hayatına devam edebilmesi için.

   O çok istediği şey olmadığında, kendini ortada dımdızlak kalmış bir çocuk gibi hissettiğinde; tutup tırmanabileceği bir dal olmalı. Tırmanmak isteyeceği kadar da görünen tatmin edici bir sonucu.

   Bir anlamı olmalı yaşamının, bir amacı. Bu hiçbir anlamı olmayan yaşamda. Bir hiç olan hayatta, hiçlikten çıkmalı. Hiç olmaya başladığı anda onu hiçlikten çıkaracak bir dal. 

   Aslında hiçbir amacı ve anlamı olmayan hayatta yapması gereken o kadar çok şey var ki insanın. Hayatta kalabilme, kaldıktan sonra da en iyisi olma yarışı. Her şeyde en iyisi olmalı üstelik. En başarılı, en çok para kazanan, en güzel, en zeki, en çalışkan, en iyi, en nazik, en sosyal, en eğlenceli ve daha bir çok şey. Bunları olabilmesi için çok çabalamalı insan, asla vazgeçmemeli. Vazgeçen, kolay pes eden insanlar sevilmez. Hatta kolay pes etmeyen biri olmak övünülecek ve benim bunu asla anlayamadım bir özelliktir. Eğer sonucunda istediğim olmayacaksa örneğin kazanan değil de kaybeden olacaksam, üstelik bunun için çabalarken yıpranacaksam,  yorulacaksam; vazgeçmemek, bırakmamak nasıl bir erdem olabilir, bunun nasıl bir mantığı olabilir? Bu özellik nasıl övülecek bir şey olabilir?

  Peki kimse sormuyor mu insanın hepsinde en iyisi olması gerekiyor da, bunun için çok çalışması gerekiyor da, bunun için istek ve enerjiyi nerden bulacak? Gösterilen çaba için gereken isteği nasıl elde edecek, kaynağı neresi bu enerjinin? Üstelik insanı ruhsal ve zihinsel olarak yiyen o kadar çok minik kurtçuklar varken, her geçen gün yavaş yavaş tüketirken insan. Evren dönüşümden ibaret değil midir?  en Her şey enerjinin dönüşümünden ibaret der bilim. O halde bütün bunlar için gereken enerji neyin dönüşümü olacak, nereden gelecek? Kimse bunu merak etmiyor, sormuyor, düşünmüyor, görmezlikten geliyor sanki. 

  Yaşama sevinci bir tür insan bataryası, en iyisi olmak için çabaladığı süreçler de şarj dolumu oluyor galiba. Fakat en başta dolduracak bir şey de olmadığı zaman geri kalan hiçbir şeyin önemi kalmıyor, sanki bataryanın da çok önemi varmış gibi. İnsan kendisine batarya bulmalı, mümkünse en kalitelisinden. Kolay bozulmaması gerekir, zira bir kere bozuldu mu bir daha dikiş tutturamaz hiçbir ürün. Belki de bu kadar çok felsefi teoremin, dinin olmasının sebebi de budur; herkes bu amacın ne olması gerektiğini arıyor, bulmaya çalışıyor, bulduğunu sanıyor. Her biri kendininki doğru sanıyor, insanların bir diğer zayıf noktası da bu değil mi zaten? En büyük acı onun acısıdır, en doğru şey onun doğrusudur, en çok bilen de her zaman kendisidir. Kendi doğrusunda(!) bu kadar diretmese bu savaşlar, bölünmeler, rekabetler olmazdı belki de. Kendi sonunu kendi getiren tek varlık insan galiba. Üstelik bunu "gelişme, ilerleme, refah ve barış" gibi içine dolduramadığı ve hatta nasıl doldurabileceğini bile bilmediği kavramların arkasına sığınmış fakat aslında sadece kendi bencil çıkarlarını düşünerek.

  Her şeyi daha karmaşık hale getirmeye bayılıyoruz. Aslında bir hiç olan yaşamı bile anlam karmaşasına boğuyoruz. Oysaki sorunlar onların sorun olduğunu kabul ettiğinde çözülmeye başlar. Gerçekler acıdır diye genel bir kanı vardır, aslında doğru olmasa genel bir kanı olmaz diyebiliriz. Gerçek herkesten ve her şeyden bağımsız olarak orada soğuk bir şekilde durur. Ancak olduğu gibi görüldüğünde gören kişiye ısınır. Başta acıtır çünkü yakan bir soğuktur gerçeğin objektifliği. Sonrasında gerçek her şeyi kendliğinden yoluna koyar, her şey hiçlik akışkanlığında devam eder. 

  Yaşam hakkında anlam karmaşası yaratmak yerine öncelikle onun anlamsız hiçliğini görmek ve kabul etmek gerekir. Bu hiçlikten çıkmak için anlamı insan kendi yaratmalı ama asla kendi doğrularında inat etmeden, başkalarına empoze etmeden. O zaman her şey karışıyor ve daha da kaotik bir hiçliğe gömülüyor. Bunun için o anlamsız ve asla doymaz ego, bencil çıkarlara meydan okumalı insan, yani kendi doğasına. Belki de bu yüzden zordur bir türlü bulunmayan, ulaşılmayan mutluluk. Doğamızda mutsuzluk vardır ve ondan kurtulmak için doğamıza meydan okumalıyızdır. Fakat her ne yapması gerekiyorsa gereksin yapmaya devam edebilmek için önce bi onu hayata bağlayan halatın ucundan tutup, kendine kaliteli bir batarya bulmalı. Aksi takdirde kendisi de hiçliğin bir parçasına dönüşecektir, aslında her zaman bir hiç olarak kalacağını bilmeden. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar