Ve Gülümsedi...
Gözlerini açtı. 2 Saniyelik bir hafıza kaybından sonra nerede olduğunu hatırladı. Yatağındaydı. Yine her zaman kabus gibi gelen insan ilişkileriyle ilgili bir rüya görmüştü. Saatten haberi yoktu. Eğer şu an saati bilseydi ona göre; biraz daha o tatlı uykusuna dönebilirdi. Kötü bir rüya görmüştü fakat bu tekrar uyumasına engel değildi öyle değil mi?
Mutlu uyanmalısın dedi kendine. Mutlu uyanamadığı için suçlu hissetti. Bu sefer daha çok mutsuz oldu. Mutlu olmamasına bir engel yoktu çünkü.Ama mutsuzdu işte."İstediğin her şeye sahipsin fakat bir içten gülümseyemiyorsun. Çık artık bu donukluktan." diye kızdı kendisine. Mutlu olması için ne yapması gerektiğini düşündü. Günlük görevlerini yapmalıydı.İnsanlık görevlerini. Yaşam için gerekli koşulları, sorumlulukları.
Zor bela yataktan çıktı. Saçları şimdi ne haldedir! "2 dakikada düzeltirim şimdi." dedi.Bu aralar iyi anlaşıyordu saçlarıyla. Hemen şekil aldı. Cüzdanı alıp çıktı. Marketten ihtiyaçları alıp yerleştirdi. Düzenledi. Fakat bunları bir robot edası ile yaptı bu sefer. Her zamanki etrafa neşe dağıtarak, insani şekilde yapmadı. Düzenli olmak iyi geliyordu ona. Hem düzenlemek için vakit ayırması ve odaklanması gerekiyordu. Bu da gerçek hayatta ve normal bir insan gibi şeyler yapabiliyor hissi veriyordu. Her ne demekse "gerçek hayat" ve "normal insan" artık. Sonra bir güzel kahvaltı yaptı.
Henüz hiç gülümsememişti. Gülümsemek önemliydi onun için. Eğer sizi gülümseten bir hayat yaşamıyorsanız yaşamanın ne anlamı vardı ki?
4 buçuk milyar yaşında olan Dünya'da ortalama 60 yıl geçirip sonra tekrar doğaya karışmanın... O 60 yılın bir değeri olmalıydı. Yine ataları gibi anlam arayışına takılmıştı anlaşılan. Üstelik bunu çok mantıksız bulsa da. Masasına oturup dünyada kendinden öncekilerin insan yaşamına yükledikleri anlamı öğrenecekti ki, dışardaki sesler bir anlığına rahatsız etti. Ama sadece bir anlığına. Sonra "Ben bu şehrin gürültüsünü bile seviyorum." diye geçirdi içinden. Şehiri şehir yapan buydu.
İçerisine insan yaşamını tıkan yapay beton yığınları değil, o doğaya zarar varan insanları bi yerden bi yere taşıyan otomobillerin geçtiği yolların oluşturdukları akslar değil.
Binaların şekillendirdiği insanların o şehirdeki yaşantısı.
Aşağıda yaz gününe has bir şarkı çalarken kahkahalar atarak konuşan kadın sesleri.
Etrafa yayılmış kızartma kokuları.
Sağda masmavi deniz, solda sokakta oynayan çocuk sesleri.
"Oğlum koşma!" diye bağırırken aynı zamanda balkonda sabah sigarasını içen baba.
Küçük bisikletini, yol kenarına bırakıp top peşinde koşan çocuk.
Balkonda ailecek yapılan kahvaltıda çay karıştırma sesleri.
Şehiri şehir yapan bu yaşanmışlıklardı işte.
Ve gülümsedi...
Yorumlar
Yorum Gönder